Değerli Hemşerilerim;
Sivas Medya’da yazmam teklif edilince, öncelikle ilk yazımın Sivas’a dair bir yazı olması gerektiğini düşündüm. Bu düşünceyle siteyi incelerken kadim dostlarım Mehmet Göktolga, Avni Yazıcıoğlu, Ali Kılıç ve Ziyaeddin Başkan’ın burada bir araya gelerek yazmaya başlamış olduklarını ve onlara daha sonraki kuşaktan Ali Arıkan, Kürşad Ergün, Serhat Albayrak, Coşkun Kurt, Gökhan Karaoğlu ve Tahir Karaoğlu gibi değerli kardeşlerimizin katıldığını görmek beni ziyadesiyle mutlu etti. İlk köşe yazılarını incelerken karşıma çıkan değerli dostum ve kardeşim Avni Yazıcıoğlu’nun “Sivas Nereye Gidiyor?” başlıklı yazısı ile Gökhan Karaoğlu’nun “Dilsiz Sivas” başlıklı yazısı, bu ilk yazımın tam olarak ne olması gerektiğini bana net bir şekilde söyledi.
Aşağıdaki yazıyı bundan yaklaşık 20 yıl önce yazmıştım. O dönemde Kırgızistan’da Cumhurbaşkanı Başdanışmanı idim ve 2 Temmuz olaylarından sonra Sivas’ın üzerindeki kara bulutların yoğunlaştığı bir zamanda Sivas’a yaptığım bir ziyaret sonrasındaki izlenim ve duygularımı ihtiva ediyordu. Şimdi lütfen tam 20 yıl önce yazılmış olan aşağıdaki yazıyı okuyunuz ve daha sonra burada yazılanları 2013 yılında yazılmış olan Dostum Avni Yazıcıoğlu’nun “Sivas Nereye Gidiyor?” başlıklı yazısı ve Gökhan Karaoğlu’nun “Dilsiz Sivas” başlıklı yazısı ile birlikte değerlendirerek, aradan geçen 20 yılda nasıl bir değişim ve gelişme olduğuna siz karar veriniz.
***
Kırgızistan’da Sivas ile ilgili en taze haber kaynağımız zaman zaman yakınlarıma akrabalarıma açtığım telefonlar ve onlardan gelen telefonlar ile buna ilave olarak bazen birkaç hafta gibi uzun sürelerde elime geçen HÜRDOĞAN Gazetesinin haberlerinden ibaret.
Bu arada Türkiye’ye dönme fırsatı bulduğum her seferde birkaç günlüğüne bile olsa Sivas’a gitmeye gayret ediyorum. Ancak üzülerek itiraf etmeliyim ki, son yıllarda Sivas’tan aldığım haberler veya Sivas’a her gelişimde tanık olduğum görüntü ve izlenimler maalesef bir öncekine göre daha iyi bir seyir izlemiyor.
Sivas’ımızın çevresindeki illere kıyasla giderek iktisaden geri kaldığı, büyük bir işsizlik ile üzücü bir göçün birbiriyle yarıştığı gerçeği günden güne daha çarpıcı bir şekilde kendini hissettiriyor. 1970’li yıllarda Kayseri ili Sivas’a rağmen iktisadi gelişmesini çok ileri noktalara taşıdı. Bu durum Gemerek-Yenibuçuk yöresini Kayseri’nin iktisadi hinderlandına soktu. 1980’li yıllarda gelişen Malatya ise daha önceleri kısmen Kayseri ile ticari ilişkiler içerisine girmiş bulunan Gürün ve havalisini iktisadi hinderlandına ald��. Bu arada özellikle son birkaç yılda hızlı bir gelişme içerisine giren Yozgat, Tokat ve Çorum ile etrafımızdaki çember tamamlanınca, Sivas’ımız günden güne kasabalaşan bir görünüm sergilemeye başladı.
Sivas’ımızın bu iktisadi gerileyişi son yıllarda giderek hızlanan ve maalesef iyiye doğru olduğu söylenemeyecek bir sosyal yapı değişimi ile birleşince, karşımıza bugünkü, sürekli göç veren ve buna rağmen gençleri işsizlikle kıvranan, sosyo-ekonomik hayat standardı günden güne geri giden ve insanlarının geleceğe ait ümitlerini gittikçe karamsarlığa dönüştüren bir Sivas çıkıverdi.
Bu tablo Sivas için asla bir nihai kader olarak kabul edilmemeli. Bu meselelerin çözüme kavuşturulmasında çok büyük zorluklar olduğu da düşünülmemeli. Çünkü ne bu tablo Sivas’ın nihai kederidir ve ne de bu meselelerin çözümlenmesi zannedildiği kadar zordur. Sivas’ın bu konudaki yegane talihsizliği, şehrin iktisadî, siyasî ve idarî bir takım kurumlarının başında ve yönetiminde bulunan ekiplerin, bugüne kadar arzu edilen seviyede bir organizasyon ve uyum içerisinde bulunamamalarından kaynaklanmaktadır.
İşte, Sivas’ın yukarıda zikredilen belli başlı siyasî, idarî ve iktisadî kurumlarının yönetimine gelecek kadrolar, belli bir dönem itibariyle arzu edilen uyumu tesisi ettiği ve bu yönetim kadrolarında genel olarak vasatın üzerinde bir kalifikasyon yakalandığı takdirde, bu dönem Sivas’ın kaderinin iyiye döndüğü bir dönem olarak Sivas tarihine geçecektir. Bundan hiç kimsenin, hiçbir Sivaslının kuşkusu olmasın.
Ben şahsen bu konuda asla umutsuz değilim. Çünkü bu problemin mutlaka halledilebileceğine inancım tamdır. Sivas ile ilgili olarak beni daha fazla üzen ve düşündüren husus başka bir noktada yoğunlaşıyor. Son yıllarda maalesef Sivas’ın insan ilişkilerinde eski güzelliklerden uzaklaşıldığını görüyorum. Eski dostluklar, eski muhabbetler yerini bir takım kısır çekişmelere bırakıyor. Eskilerde birbirini incitmeme felsefesi üzerine kurulu insan ilişkileri, gittikçe birbirini kırıp dökme ve bir diğerine hayat alanı bırakmama eğilimine dönüşüyor.
Yılların dostluklarının, çoğunluğu siyasî muhtevalı gereksiz çekişmeler yüzünden husumetlere dönüştüğünü ve bu husumetlerin bir diğerine selâm vermeye bile engel tatsızlıklara ulaştığını görüyorum. Derli toplu bir şehirde geniş bir aile saadeti içerisinde yaşanan dostlukların gereksiz düşmanlıklara dönüşmesi sonucunda, ailenin diğer üyelerinin de husumet odakları arasında iki arada bir derede kalıp, hiç müstehak olmadıkları bir ızdırap çektiklerine tanık oluyorum.
Sivas’a her gidişimde en büyük korkum, bu defa kimin kim ile sürtüşmeye düştüğü ve hangi eski dostlukların bu arada kopmuş olduğu noktasında yoğunlaşıyor. Çünkü müşterek dostlarımızın artık ayrılan yolları, bizi eski muhabbetlerin yol ayrımında mütereddit bırakıyor. Böylece bir çoğumuz hiç hak etmediğimiz bir acıyı yaşıyoruz.
Tabii ki bundan en büyük zararı da Sivas görüyor. Sivas için bir şeyler yapması, bir şeyler üretmesi gereken insanların, bu hedefi bir kenara koyup birbirleriyle uğraşması Sivas’ın en büyük kaybı oluyor.
Sivas için ne yarattık da, neyi bölüşemiyoruz. Yokluk zemininde, yokluk üzerine verilen bu kavga niçin? Bebekliklerinde kucak kucağa uyuyan, haftada birkaç kere aynı masa etrafında ayran çorbasını kaşıklayan çocuklarımızın, gençliklerinde birbirlerini tanımamasından daha büyük bir ayıp olabilir mi bizim için?
Evlenme çağına gelmiş çocuklarımızın, yirmi yıl önce öz amcasından ayrı tutmadığı baba dostları ile, yirmi yıl sonra bir tesadüf eseri yeniden tanışması bir sosyal kopukluk olarak bizi ürpertmiyor mu? Çocuklarımız bize yirmi yıl sonra yeniden tanıştığı amcalarını anlatırken başımız yere eğilmiyor mu?
Değerli hemşehrilerim:
Geliniz, yüreklerimizi tekrar birbirinin üzerine koyalım. Ellerimizi tekrar birbirine kenetleyelim.
Geliniz, yeniden kuracağımız dostluklar üzerine Sivas’ımızı yeni baştan inşa edelim.
Geliniz, bizim kopukluğumuzdan istifade eden karanlık güç odaklarının Sivas’ımız üzerinde kara oyunlar sahnelemesine izin vermeyelim.
Geliniz, şu andan itibaren el ele, gönül gönüle vererek birbirimizi kucaklayalım. Müşterek hedefimiz Sivas’ımız için bir şeyler yapmak ve onu günden güne kalkınan şehirler ortasında gittikçe eriyip küçülmekten kurtarmak olsun.
Geliniz, çocuklarımıza daha mutlu, daha huzurlu, daha mamur, daha müreffeh, daha zengin ve daha kalkınmış bir Sivas bırakalım.