Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü müzik alanında Ahmet Kaya’ya verildi ve bizler bu haberi Cumhurbaşkanlığı resmi sitesinden öğrendik. Aynı resmi sitede bu ödülün Ahmet Kaya’ya verilme gerekçesi şöyle açıklanıyor; “Müziği, yorumu ve söylemiyle farklı görüşlerden çok sayıda insanı bir araya getirdiği için”…

Ne kadar ironik, ne kadar acınası ve ne kadar anlaşılmaz bir durum değil mi? Türk Milletine ve Türk Devletine hakaret ötesinde küfürler eden ve bu sebeple bu milletten büyük tepkiler alan bir insan “farklı görüşlerden çok sayıda insanı bir araya getirdiği” gerekçesiyle bu devletin ve bu milletin Cumhurbaşkanlığınca ödüllendiriliyor. Adeta Türk milletiyle alay eder gibi… Yani “Türk milletine ve Türk devletine hakaret edilmiş, küfredilmiş ve Türk milletinin incitilmiş olmasının Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin hiç mi hiç umurunda olmadığını, hatta bunu yapanların ödüllendirileceğini  vurgulamak ister gibi…

Kimileri de gün bugündür deyip  “Bir gün gelecek Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bunu da televizyonlar yayınlayacak dediği için linç edilmeye kalkılan, magazincisiyle, yapımcısıyla, pop şarkıcısıyla, amiral gazetesiyle, televizyonuyla hep beraber ve sistemli bir şekilde lanetlenen, ülke dışına kaçmak zorunda bırakılan Ahmet Kaya’ya, ölümünden tam 13 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı tarafından ödül veriliyor.” İfadeleriyle, herkesin bildiği bir gerçeği çarpıtarak bu ödülü kutluyorlar.

Halbuki bu milletin Ahmet Kaya’ya duyduğu tepki , henüz AKP iktidarınca ortamın bu denli uygun hale getirilmemiş olduğu yıllarda “Bir gün gelecek Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bunu da televizyonlar yayınlayacak” demesinden değil, Apo posterleri ve PKK  bayrakları altında verdiği konserde binlerce evladımızın katiline övgüler dizmesi ve ona hasret/özlem  nidaları haykırmasından, bu kadarıyla yetinmeyip Türkiye’den bahsederken “O şerefsizlerin ülkesi” demesinden kaynaklanıyordu.  O zaman dahi kimileri Ahmet Kaya’nın bu sözlerini tevil ederek onu kurtarmaya çalıştılar ama Ahmet Kaya’nın bizzat kendisi ortaya çıkıp; Ben “O şerefsizlerin ülkesi” demedim, “Bir kaç şerefsizin ülkesi” dedim diyerek güya yanlış anlaşılmaları düzeltmiş ama bu arada kendisini kurtarmaya çalışanları da yerlere yeksan etmişti.

Evet daha fazlasını merak edenler Ahmet Kaya’nın 1993 yılında Berlin’de Kürt İşadamları Derneği’nin düzenlediği bir gecede verdiği konsere ait “http://www.youtube.com/watch?v=fOqN2F3p7ys” bu linki tıklayıp her şeyi kendi gözleri görebilir ve kendi kulaklarıyla dinleyebilirler. O günlerde Ertuğrul Özkök bu haberi Genel Yayın Yönetmeni olduğu Hürriyet Gazetesinde “VAY ŞEREFSİZ” başlığı ile veriyordu ama bunca yıllık yumuşatılma sürecinden sonra şimdi adeta o haberi için özür diliyor ve bu ödülün verilmesini övüyor.

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü Yönetmeliğinde, “hizmet ve eserleri ile Türk kültür ve sanat hayatına önemli katkılarda bulunan, Türkiye’nin kültür ve sanatının yüceltilmesine çalışan Türk vatandaşı ve yabancı uyruklu kişileri veya kurumları, Devlet adına onurlandırmak ve özendirmek amacıyla Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü verilmesi” öngörülüyor. Yani buna göre demek ki Ahmet Kaya “hizmet ve eserleri ile Türk kültür ve sanat hayatına önemli katkılarda bulunan, Türkiye’nin kültür ve sanatının yüceltilmesine çalışan” bir büyük insanmış da kimsenin haberi olmamış ve bundan haberdar olan Cumhurbaşkanlığımız  Ahmet Kaya’yı  “Devlet adına onurlandırmak ve özendirmek” istemiş.

İşin acı yanı, gerekli değerlendirmeleri yaparak bu ödüle karar veren komisyonda, kuruluş sözleşmesine göre temel amacı Türk gençlerinin bir çatı altında Türklük bilinci ile yüksek öğrenim görmesini sağlamak olan Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanı ve bir Mütevelli Heyet Üyesinin de yer almasıdır. Yani temel amacı “Türk gençlerinin Türklük bilinci ile yüksek öğrenim görmesini sağlamak” olan bir üniversitenin yönetimine bu amacı tesis etmek için seçilen insanların yaptığı işe bakın…

Be hey Muhteremler, siz  müzik alanında “hizmet ve eserleri ile Türk kültür ve sanat hayatına önemli katkılarda bulunan” birini mi arıyorsunuz? Yoksa aynen Yönetmeliğinizde de yazdığı gibi, “Devlet adına onurlandırmak ve özendirmek amacıyla” Türk milletine ve devletine hakaretler edip, onu aşağılayan birini mi? Eğer aradığınız ikincisi ise isabetiniz tamdır, kutlanmaya değer…  Yok eğer samimi olarak birincisi ise bu ülkede aradığınız insandan yüzlerce var. Kadife gibi sesi ve muhteşem sazıyla Aşık Veysel’i yeniden diriltip hayatımıza sokan hemşerim Cengiz Özkan’ı düşünebilirdiniz mesela… Ya da yine muhteşem saz icrası ve mükemmel yorumlarıyla Çukurova ezgilerini tüm Türkiye’ye ve dünyaya yayan Musa Eroğlu’nu hiç mi görmediniz? Yahut tüm ömrünü ve dinlenmeye doyulmayan muhteşem sesini Türk müziğine adamakla kalmayıp, son dönemlerinde oğlu Tuncay Kemertaş’ı yetiştirerek Türk müziğinin emrine veren büyük sanatçı Mükerrem Kemertaş’ı hiç mi bilmezsiniz?

Bu ödül ile Türk milletine karşı bir ayıp daha işlenmiştir. Ancak tarih böylesi vahim ayıpları karşılıksız bırakmaz. Umulur ki bu ayıpları işleyenler bu milletin sabrını daha fazla zorlamasınlar, Türk Bayrağını koruyarak yüceltmek  ve bu milleti Türk Bayrağı altında toparlamak mevkiinde bulunanlar, artık kendilerine duyulan tepkinin halk tarafından Türk Bayrağına sarılmak suretiyle ifade ediliyor olmasından gereken dersi çıkarmalıdır. Bir ülkede halkın yönetime duyduğu tepki o yönetimin korumak ve kollamak zorunda olduğu milli bayrağa sarılarak ve ona bizzat sahip çıkarak dile getiriliyorsa o ülkede yanlış giden bir şeyler var demektir.